Memento "herşey geriye doğru sanki.."
Sinemayı bir masal dünyası olarak irdelersek bu dünyanın en önemli
auteur'larından* biri olan sinemanın
dahi sıfatını sırtlanmış senarist, yapımcı, yönetmen Christopher Nolan’nın en
önemli eserlerinden biri olan Memento dan bahsedicez. Vizyona girdiği dönemde
senaryosuyla kurgusuyla genç
yönetmenlere ben büyüyünce Christopher Nolan olacağım dedirten Memento nun dünyasında, konuşan yağmurların altında, eleştirel bir
kıpırdanma içinde kendimizce bir dipnot atmaya çalışıcaz. Tabiki eleştiri
sadece olumsuz olmaz olumlu tarafları var zaten siz bunu biliyorsunuz.
Filmin hikayesi Nolan’nın kardeşi Jonathan Nolan’ın Esquire
dergisindeki Memento Mori adlı öyküsüne dayanıyor. Jonathan Nolan öykünün
kurgusunu Georgetown Üniversitesi’nde aldığı bir psikoloji dersinin etkisiyle
oluşturmuş. Guy Pearce tarafından canlandırılan karakterin ismi Leonard iken
öyküde aynı karaktere Earl ismi verilmiş. Memento Mori Latince bir deyim aslında
"fani olduğunu hatırla" anlamına geliyor neyse. Filmin konusundan
bahsedecek olursak hayatının belli bir dönemini hatırlayan ancak kısa dönemli
hafızasını kaybeden, bilimsel bir tabirle Anterograde Amnesia hastası olan bir
adamın karısının katili bulmaya çalışması ve intikam alması üzerine gelişen
olaylardan oluşuyor. Film kurgusal olarak iki yönlü ilerliyor (filmi
izlemeyenler için bu durum biraz anormal gelebilir..). Hem siyah beyaz hemde
renkli sahnelerin yer aldığı filmde siyah-beyaz sahneler günübirlik ilerlerken
renkli sahneler ise geriye doğru ilerliyor. Nolan kafası işte boşuna dönemin
auteur u dememişler. Kısaca film baştan sona doğru hiç görülmemiş bir biçimde
tersine ilerliyor. Her sahnenin son birkaç saniyesi daha önce izlediğimiz
sahnenin başlangıcı şeklinde kurgulanmış.
Memento, zaman akışının sıralı bir
şekilde gitmediği ilk film değil ancak kendine has bir üslubu ile ön plana
çıktığı bir gerçek bence. Gelin filmin içeriğini irdelemeye başlayalım. Düşünsenize
her sabah kalkıyorsunuz ve bir önceki hatta ondan önceki günü
hatırlamıyorsunuz. Buzun üzerine yazı yazmak gibi. Her sabah tanımadığınız bir
yerde gözünüzü açıyorsunuz ki bu genelde bir motel odası oluyor. Ne kadar trajik
ve zor bir durum trajizor desek ya buna galiba yeni bir kelime kattık lugata.
Tabi bizim kahramanımız sayın Leonard Shelby, nam-ı diğer Lenny bu duruma bir
çözüm bulmuş. Her sabah bu şoktan kurtulabilmek için vücudunun her tarafını
dövmelerle kaplatarak kim olduğu, hayatındaki önemli olayları ve yakın dönemde
yaşadıklarını kayıt altına almaya başlamış. Bunun dışında kaldığı oteli
tanıştığı insanları unutmamak için yanında devamlı polaroid marka bir fotoğraf
makinesi taşımakta ve fotoğraflarını çekerek altlarına o kişilerle ilgili ipuçlarını
yazarak bunları her zaman yanında taşıyarak zorlu hayatını devam ettirmiştir.
“Kendimize kim olduğumuzu hatırlatmak için hepimizin aynalara gereksinimi var.” |
Pek
güven telkin etmeyen, fakat olay hakkında kendisinden daha çok şey bildikleri
anlaşılan Natalie ve Teddy adlı karakterler de Leonard a olaylar arasındaki
ilişkileri doğru yada yanlış bir biçimde birleştirmesinde yardım ederler. Teddy
Leonard’ın aradığı ve öldürmek istediği Jimiy G. dir aslında .Hangi düzeyde
olduğu belli olmayan polis memurudur. Leonard ı manipüle eden ve kişisel çıkarı
için tehlikeli olaylarda kullanan bir karakter olarak karşımıza çıkar. Natalie
ise filmin ilerleyen bölümlerinde Leonard’ın öldürdüğü jimmy’nin eşidir.
Kendince bir adalet duygusu olan bir karakter diyebiliriz Natalie hakkında yani
Leonard ı kendi çıkarları için kullanan biri olduğunu düşünebilirsiniz filmi
izlerken ancak iyi bir karakter mi yoksa kötü mü tartışılır bence. Filmde yer
alan karakterlerden biride Sammy, aslında bu karakter bizim Leonard’ın
kendisidir. Lenny, sigorta şirketinde çalıştığı sıralar o adamla tanışmış ve
hikayesini daha sonra kendi hayatına monte etmiştir. Yani Sammy gerçek ama
hikayesi farklı. Bunu film boyunca anlattığı hikaye ile Leonard’ın
sahnelerindeki benzerliklerden anlamak mümkün zaten.
Filmin açılış sahnesi aslında filmin bir özeti gibidir.
Sahne Leonard ın Teddy i öldürmesiyle başlıyor. Zamanı geriye doğru sararak
başlayan ölüm sahnesi bitiş sahnesiyle yine aynı sahneye bağlanıyor. Bu
sahneyle birlikte Leonard ın burada katil mi kurban mı olduğu ikilemi başlıyor
aslında. Bundan sonraki sahnelerde
olaylar günlük ve geçmiş olay örgüsü içinde gelişmeye devam ediyor ancak ben
olayları tabikide daha anlaşılır bir şekilde düz bir biçimde anlatıcam. Filmi izleyenler
ne demek istediğimi anlayacaklardır, izlemeyenler ekran başına..
Leonard ın başına gelen olayların başlangıcı şu şekildedir. Uyuşturucu satıcılığı yapan iki kişi kimse yoktur diye Leonard ın evine gelirler. Ancak Leonard ve eşi evdedir ve olaylar gelişir bu iki kişi Leonard ın karısına tecavüz edip öldürmeye çalışır. Bu sırada Leonard karısını kurtarmaya çalışırken adamlardan birini öldürür ama diğerini fark etmez, kafasına darbeyi alır ve bayılır. Film boyunca yaşadığı hafıza kaybı kafasına aldığı bu darbenin bir sonucudur. Filmin tüm kurgusu aslında Leonard ın kendisini bayıltan bu adamı yani John G. yi araması üzerinedir.
Filmdeki önemli karakterlerden
biri olan Teddy film boyunca Leonard ı yalnız bırakmaz. Her zaman hiç olmadık
bir anda ortaya çıkan bir tip hatta kendisi olmasa dahi ismi neredeyse her
sahnede anılır. Polis olan Teddy gerçekleşen tecavüz ve gasp olayını araştırsın
diye görevlendirilir. Teddy ikinci zanlıyı bulur ve Leonard ın öldürmesine izin
verir. Hatta o sırada Leonard ın mutlu bir fotoğrafını da çeker. Ancak bizim
kahramanımız intikamını aldığını hatırlamayınca yeniden John G. yi aramaya
başlar. Bunun üzerine Teddy Leonard ı kendi çıkarı için kullanır ve uyuşturucu
kaçakçısı olan Jimmy isimli adamı Leonard a John G. diye tanıtır. Tabi Leonard
dururmu adamı bulur ve öldürür. Jimmy öldürmesi üzerine Teddy artık Leonard a
her şeyi anlatmaya başlar ve hikaye buradan sonra çözülür aslında.
"Bir şeyleri hatırlamıyor olmam yaptıklarımı anlamsız kılmaz." |
Teddy, “Mutlu olmak için yalan
söylüyorsun. Bunda yanlış bir şey yok. Hepimiz yaparız..” diye söze başlar ve gerçekleri
sıralar. Eee tatlı bir yalan acı
gerçeklerden daha iyidir. Neyse bu kadar ipucu yeter olaya dönelim. Ana
kahramanımız Leonard yaşanan o olaydan sonra hafıza kayıpları yaşamaya başlar
ama karısı o olayda ölmemiştir. Karısıyla yaşamaya devam ederler, karısı Leonard ın yalan söylediğini düşünür ve ona kendince testler yapmaya çalışır.
Karısı şeker hastasıdır ve Leonard a günde bir defa insülin iğnesi
vurdurtmaktadır. Bir gün Leonard ı test etmek için üç defa insülin iğnesi
vurdurur ve karısı gerçekten ölür. Karısını istemeden öldürdükten sonra Leonard akıl hastanesine kaldırılır.
İşte bu hikayenin aynısını
yukarıda da bahsettiğimiz Sammy nin başından geçmiş gibi anlatmıştır Leonard.
Halbuki Sammy nin bir karısı bile
yoktur. Bu olaydan sonra kahramanımız bir şekilde hastaneden çıkmış ve intikam
peşine düşmüştür. Teddy hikayeyi bu şekilde anlattıktan sonra Leonard önce bir
afallar ancak Teddy nin söylediklerine inanmaz. O sırada bilinci yerindeyken
“..çözecek yeni bir bilmece mi üretiyorum? Arayacak yeni bir John G? Sen bir
John G. Sin..” diyerek bilerek kendisini yanlış yönlendirmeye karar verir.
Aslında Teddy nin doğruyu söylediğini bilmektedir. Ancak bu durumu kabul etmek
istemez. Giderken de yakalamaya çalıştığı John G. nin arabasının plaka
numarasını kaydediyorum diye Teddy nin plakasını not alır ve şu cümleyi kurar:
“..benim John G. im olabilirsin”
Aslında farklı bir yönden
bakarsak Teddy kahramanımıza yardımcı olmak isterken her şeyi eline yüzüne
bulaştırmıştır. Film genel olarak bundan ibaret diyebiliriz. Tutulan kasıtlı
veya kasıtsız yanlış notlar.. Belki Leonard farklı notlar tutarak hayatının
diğer kısmını daha güzel ve mutlu yaşayabilirdi diye düşünüyor insan. Mesela
karım kalp krizinden öldü, çok mutlu bir aileydik gibi..Buraya kadar her şey tamam şimdi
gelelim filmin önemli ikinci karakterine yani Nataliye. Kahramanımız Teddy nin
dövmesini yaptırmak için yollara düşer ve Teddy nin araç plakasını dövme
yaptırır. Dövmeyi yaptırırken artık Teddy i hatırlamaz. Teddy hakkındaki tek
ipucu yaptırdığı dövmedir.
Leonard, Jimmy'i öldürdükten
sonra onun eşyalarını ve arabasını almıştır. Bu sayede kendisine yeni bir
kimlik kazandırmıştır. Jimmy'nin ceketinin cebine baktığında bir barın isminin
yer aldığı kağıdı farkeder ki Leonard, arabanın ve takım elbisenin kendisine
ait olduğunu, bar notunun hakikaten kendine yazılmış olduğunu düşünür ve bara
gider, barda Natalie ile karşılaşır ama Natalie, Jimmy'e ait olan eşyaların
içinde, tanımadığı Leonard ı görünce çok şaşırır ve durumu belli etmez. Neyse Natalie,
Leonard ın hafıza durumunu fark eder ve tabiki Natalie de Leonard ı kendi
çıkarı için kullanmaktan çekinmez. Çevresindeki kötü adamlardan kurtulmak için
Leonard dan yararlanmaya çalışır.
”Onu unutmam gerektiğini bir türlü unutamıyorum.” |
Hatta bir sahnede ilk önce ona
bir adamı öldür der, Leonard bunu kabul etmez sonra Natalie odada yer alan tüm
kalemleri çantasına koyar ve Leonard ın karısına hakaret ederek kendini Leonard
a dövdürür sonra evden ayrılır, Leonard kız hakkında gerçekleri öğrenir ama not
alamaz çünkü odadaki tüm kalemleri Natalie almıştır. Natalie bir süre sonra
tekrar eve gelir, Leonard çoktan her şeyi unutmuştur ve seni kim bu hale
getirdi demesi üzerine Natalie de beni Dodd dövdü der. Bunun üzerine Leonard
da tamam ben onu hallederim der ve Dodd
u öldürür. Bu şekilde Natalie de sevmediği adamdan kurtulur. Natalie de kötü
bir karakter olarak ele alınabilir mi tartışılır ama en azından dürüst
diyebiliriz hatta diyorum tabi sadece bize çünkü Leonard a ne kadar dürüst olsa
da bir şey ifade etmiyor.
Sonuç olarak filmdeki asıl amaç
gerçekten dahice kurgulanmış. Nolan'ın şöhret, profesyonellik, ustalık ve
mükemmellik terimlerine ulaşmasını sağlayan bir başyapıt. Bence Nolan bu filmi
hafıza kaybı yaşayan kişilerin yaşadıklarını hissetmemiz için ciddi ve
ayrıntılı bir kurgu yapmış gerçekten orijinal ve zekice. Her bilgiyi ve detayı
vermemiş onun yerine parçaları birleştirmesi için izleyiciyi bir bulmacanın
içine sokmuştur adeta. Filmi izleyenleriniz bilir (yukarıda da anlattığım gibi)
kurgusal olarak iki yönlü ilerleyen sahneleri takip ederken, sahneleri
hatırlamaya çalışırken kendinizi adeta filmin içinde kaybolmuş olarak
buluyorsunuz. Final sahnesine yaklaştıkça sahneleri seçmek zorlaşıyor ve insan
bir yerden sonra filmin başını unutuyor. İşte bu gerçek bir hafıza kaybıdır.
Memento, mantıklı bir hikaye ama
gerçekten zor bir film. Film üzerine bir
şeyler yazmaya çalışmaya çalıştım. Ne kadar doğru ne kadar yanlış bunu yorumlarda sizinle
tartışmak isterim. Bu yüzden son olarak
tavsiyem filmi bir defa değil birkaç defa anlayarak ve fark ederek izlemeniz. Yorumlarınızı
bekliyorum..
*kendine ait bir tarzı ve anlatısı olan
Yorumlar
Yorum Gönder