POPÜLER KÜLTÜR VE SİNEMA
POPÜLER KÜLTÜR
KAVRAMI
Popüler
kültürün, seçkin kültürün altında halk kültürünün üstünde, en genel yasama
alıskanlıklarının görsel ve sözel olarak yeniden üretilmesini saglayan bir
kitle kültürünü kapsadıgı söylenmektedir. Popüler kültürün tanımı üzerinde
arastırmacılar arasında tam bir anlaşma saglanamamaktadır Popüler kültürün
tarihine baktıgımızda en geniş tanımıyla popüler kültürün tarihinin, sınıflı
toplumların tarihi kadar eski oldugu görülmektedir. Çünkü bir açıdan
bakıldıgında popüler kültür gündelik yasamın kültürü olarak adlandırılmaktadır.
Dar anlamıyla popüler kültür, emegin gündelik olarak yeniden üretilmesinin bir
girdisi olan eglenceyi içermektedir. Genis anlamıyla ise belirli bir yasam
tarzının ideolojik olarak yeniden üretilmesinin ön kosullarını saglamaktadır.
Popüler kültür gündelik ideolojinin yaygınlasmasına ve onaylanmasına ortam
yaratmaktadır. Toplumların kültürleri ayinlere, sekillere ve eylemlere göre
degerlendirilmektedir. Evlenme oranlarından
spora, eglence anlayışından cinsel adetlere kadar toplumda yasayan
insanların asamına belli bir sekil ve
kalıp vermek üzere yaratılan her sey bu degerlendirmenin unsurları arasında
bulunmaktadır. Popüler kavramı “halk”, “nüfusun büyük çogunlugu”,
“halk/çogunluk tarafından”, “halk/çogunluk için” terimlerini içine almaktadır.
Bu nedenden dolayı kavramın ilk bakısta verdigi anlama göre popüler kültür beli
bir grubun ürünü olmadıgı gibi belli bir grubun sahipligini de içermemektedir.
Popüler tam olarak herkesin olmasa bile hemen hemen herkesindir. Kavram
sasırtıcı derecede kitle kültürü, folklor, isçi sınıf kültürü ve alt grupların
kültürü ile çakısmaktadır. Popüler kültür aynı zamanda din, edebiyat, dans,
sarkı, film, gazete gibi yerel ve ulusal tabanda genis bir alanı kapsamaktadır.
Popüler kültürün bu tür ele alınmasıyla karsımıza en yaygın olarak “popüler
kültür modern toplumda devam eden halkın kültürüdür” tanımı ortaya
çıkarmaktadır. Ancak nasıl ki fabrikada çalısan isçi fabrikayı belirtmek için
“bizim fabrika” dese de o fabrika onun degil, onun varolus biçimimin
belirlendigi yer ise, popüler kültür ürünlerini tükettigi için, satın alıp
kullandıgı ve benim dedigi için popüler kültür o sınıfa ait olarak
degerlendirilmemelidir. 19. yüzyılın ortalarında popüler kültür diye
adlandırılan kültürle, klasik kültür arasındaki ayrım çok fazla belirgin
olmadıgı görülmektedir. Kitlesel izleyicinin artısı, sinemalar, ses kayıt
cihazları, yayıncılık gibi yeni medya araçlarının ortaya çıkısı popüler kültür
endüstrisinin gelistirmek için çok büyük fırsatlar olusturmustur. Yüksek, orta
ve alt katmanların belirmesiyle Amerikan kültürü, kökleri Avrupa sanatsal
geleneklerine dayanan yüksek kültür ve Amerikalıların gündelik gereksinimlerine
yanıt veren popüler kültür olmak üzere ikiye ayrılmıstır. Popüler kültürün bu
yeni asamasının özellikleri kaynasma, dönüsüm ve sentezdir. Varlıklı gençleri
kapsayan genis bir izleyici kitlesinin saglayacagı kazanç amacıyla yürütülen en
genis kitleler için yaratılarak onlara sunulan Hollywood stüdyoları, radyo
televizyon agları, yayıncılık birlikleri gibi yeni kurum tiplerinin gelismesine yol açmıstır. Medyanın içeriği
izleyicilerin önemli bilesenlerini olusturan kadınlar ve gençler için yeni bir
gerçeklik yaratarak çıkarlarına göre yeniden biçimlendirilen gelenekler
gelistirerek, giderek farklılasan bu izleyicilerin degerlerine ve çıkarlarına
daha duyarlı hale gelmistir. Yeni medya biçimlerini birbirinden farklı Amerikan
azınlıklarını tek bir potada eriterek pek çok Amerikan kültürünü sentezlemis
oldugu söylenebilmektedir. Kitle ile seçkin arasındaki fark gözle görülür bir
biçimde ilk kez aydınlanma sonrası çagda görülmeye baslamıstır. Bu tabanların
kültürel farklılasması eglence ve sanat arasındaki farkın içinde
odaklanmaktaydı. Tarihte “kitle” kavramı üzerine düsünmek ilk kez bu döneme
rastlamaktadır. Bu çagın düsünürleri daha çok eğlencenin ahlaklılık derecesi
üzerine çalısmaktadırlar. Geçmis çaglarda kültürler arasında böylesine kesin
bir çizgi ile ayrıma gidilmistir. Daha sonraki yıllarda bu kadar keskin olmasa
bile popüler kültür kelimesini anlatmak için kültürler arasında seçkin kültür,
halk kültür ve popüler kültürü içine alan kitle kültürü ayrımı sıkça
karsılastırılan bir sınıflandırma olarak karsımıza çıkmaktadır. Ancak hızla gelisen
çagımızda bu ayrım da geçerliligini yitirmeye baslamıstır. Popüler kültür
kavramı üzerine birçok literatür bulunmasına ragmen elestirmenlerce bu kültürün
ortak kabul gören bir tanımına ulasılamamıstır. Ancak en genel tanımıyla
popüler kültürün; kökleri yerel geleneklerde bulunan halk inançlarını,
nesnelerini ve pratiklerini, keza siyasal ve ticari merkezlerde üretilen
kitlesel inançları, pratikleri ve nesneleri içerir; popüler kültürün içeriginde
popülerlesmis seçkin kültürel biçimlerin yanı sıra müze gelenegi düzeyinde
yükseltilmis popüler biçimleri de. Kültürel Çalısmalar popüler kültürü “yanlıs
bilinç” olarak degil “halkın sesi” olarak görmektedir. Özellikle tüketilme
anında halkın bilinçli tercihine dikkat çekerek, popüler kültür alanı
içerisinde yapılan tercihlerle özgür seçim olanaklarına vurgu yapmaktadır. Popüler
kültür ve onun tasıyıcıları piyasaya aracılık yapsa da tüketim ideolojik bir
eylemdir. Yorumlama, tartısma ve anlamlandırma sürecinde tüketicilerin
kendilerinin de ortaya sürdügü bir anlam bulunmaktadır. Tüketim ve pazar
tercihi, aynı zamanda bir estetik seçim ve kültürel yargı sorunu olarak
görülmektedir. En “akılsız” tüketici bile bir tartısmaya mutlaka taraf
olmaktadır. Tüketici popüler kültür ürünlerinden etkilense, popüler kültür tarafından
yönlendirilse bile muhakeme yetenegini kullanarak kararı yine kendisi
vermektedir. Bireyler seçimleri konusunda çok aktif olmasalar bile dogrudan
pasif bir konumda da bulunmamaktadır. Popüler kültürü halk ve yüksek kültüre
karsıtlıgıyla tanımlayan kimi popüler kültür elestirilerinde popüler kültürün
özgül dinamigi ile sekillenen bir etkilesim gözden kaçırılmaktadır. Popüler
kültürün kültürel deneyim ideali eglenme ve oyalanma olarak görülmektedir. Bu
kültür gündelik hayatın ritmiyle iç içe geçmis hazlar saglamakta, coskusal doyumu
arttırarak disiplin oyununu mesrulastırmaktadır. Kitle kültürü bir yandan
esitlik ve demokratik hoşgörü yanılsamasını beslerken, diger yandan da
iktidarın birkaç elde toplanmasının totaliter kosulları ve etkinlikleri de yaratmaktadır.
Gelisen yüzyılda niteliklerin nicelikle yer degistirmesi sonucunda, üreticiler
ve dagıtıcılar homojenlestirilmis, çogunluga ulasmıs kitlesel yeniden üretim araçları
yaratıcılıgı ve farklılıgı ortadan kaldırmıstır. Kitle kültürü hiçbir konunun
fazla karmasık olmaması yolundaki tezi sayesinde sıradanlığı yüceltilmis
sıradan insanlar toplumsal karar alma süreçlerinde etkin katılımcılar olmaktan
çıkartılarak gerçeklikten kaçan edilgen tüketiciler konumuna getirilmiştir.
Endüstri toplumlarında popüler kültür kendi özüyle çeliskili bir halde
bulunmaktadır. Bir yandan popüler kültür bir endüstri haline getirilmekte, kar
güdümlü sirketler tarafından üretilip dagıtılmakta, bir yandan da halkın malı
olarak görülmektedir. Popüler kültür tüketim degildir, toplumsal bir sistem
içerisinde anlamları ve hazları yaratan onları dolasıma sokan etkin bir kültür
olmaktadır. Kültür yasayan bir süreç oldugu için yalnızca kendi içerisinde
gelismekte dısarıdan ya da yukarıdan dayatılamamaktadır. Popüler kültür
gündelik yasam ile kültür endüstrisi ürünleri arasında bulunan ortak bir alanda
halk tarafından olusturulmaktadır. Kısaca özetlersek Popüler kültür, sıradan
olan, gündelik yaşamda etkin olan, sokaktaki adamın dünya algısıdır
diyebiliriz. Bu tanım çok genel olmasına ve teknik bir tanımlama olmamasına
rağmen işlevsel bir yönü bulunmaktadır. Popüler kültür belirli bir dönem
içersinde toplum tarafından beğenilen ve sahiplenilen öğelerin bütünüdür.
Kültürel öğelerin beğenildiği dönemleri kesin hatlarla belirlemek mümkün olmasa
da beğeni konusu kültürel öğelerin değişimi bu tanımı güçlendirir niteliktedir.
Tarih boyu popüler kültür halka ait kültür olarak görülmüştür. Bu bakış açısı
zaman zaman daha az nitelikli olarak algılanmasına sebep olmuşsa da içinde
bulunduğumuz çağda toplumsal beğeninin kültürel öğelerin üretimi ve bir
endüstri olarak tüketiminde etkili olduğunu söylenebilir.
Sinema
Kavramı
Sinema temel olarak hareketi fotoğraflarla sağlama
sanatıdır. Hareketli görüntüyü oluşturan şey ise ağ tabaka izlenimi dediğimiz
gözümüzün bize oynadığı bir oyundur. Bir fotoğraf karesi saniyenin belirli bir
süresinde görme merkezinde kalır eğer bu süre içerisinde yeni bir fotoğraf
karesini görürsek ağ tabakası bunun bir fotoğraf karesi olduğunu algılayamaz ve
biz görüntüyü hareketli olarak görmeye başlarız. Sinematografı icat etme onuru
bir Fransızlara aittir. Lumiere kardeşler (1864-1948) tarafından kamuya açık
ilk gösteri 22 Mart 1895 tarihinde Bilimler Akademisi Başkanı, astronom
Mascart'ın başkanlık ettiği Ulusal Sanayiyi Özendirme Derneği üyeleri önünde
yapılmıştır. Lumiere kardeşlerin sinematografısi, aynı yılın 28 Aralık
tarihinden itibaren Paris'teki Grand Cafe'nin bodrum katında halka açık
gösterilerde kullanılmaya başladı. İlk filmler açık havada çekildi; ne
senaryoları vardı ne de yöneticileri. Bunlar belgesel türde röportaj filmleri,
belgeseller, günlük hayattan sahneler, saptayan filmler ve aktüalite
filmleriydi. Fransa'da, ama onun yanısıra Almanya'da, İngiltere'de ve Birleşik Devletler
‘de sinema kısa sürede panayırların en çekici gösterilerinden biri oldu. Fakat
1895 yılına gelindiğinde Georges Melies isimli bir adam, Lumiere Kardeşler'in
ticari geleceği olmayan bilimsel bir merak konusu olarak gördükleri bu yeni
tekniğin önündeki parlak geleceği herkesten önce fark etti. 1914 yılına kadar
dört yüzün üzerinde film çekti. Bunlardan bazıları yedi yüz metre uzunluğa
erişiyordu. Melies'in 1902 yılında çektiği Aya Seyahat, bugün ticari değer taşıyan
ilk gösteri filmi olarak kabul edilmektedir. Sinema sanatında bugün dahi
kullanılmakta olan birçok tekniği Georges Melies'e borçluyuzdur. Sinemanın
ticari yararlarından ilk istifade eden kişi ise kuşkusuz Charles Pathe'dir.
1900 yılında Vincennes'te bir film üretim şirketi kurmuş, firmasını kısa sürede
büyütmüş ve sinemayı tekeline almayı başarmıştır. Yalnız çekim ve gösterim
malzemesi üretmekle kalmamış, ham film üretmiş, filmlerin banyo edilmesi için
atölyeler kurmuş, hemen her yanda stüdyolar oluşturmuş, kendi filmlerinin
dağıtımını da yine kendi şirketleri aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Ayrıca çok
sayıda sinema salonu da açmıştır. Böylesine parlak bir başarı birçok başka
girişimciyi de etkiledi. Kısa süre sonra bir başka yapımcı, Leon Gaumont sektörde
Pathe'nin ilk rakibi oldu. Vincennes Şirketi, 1900 yılından sonra William Paul,
Williamson, G.A. Smith, Urban gibi isimlerle ve İngiltere'deki ve özellikle
1905 ile 1910 yılları yerleşik sinema salonlarının beş yılda bin kat arttığı
Birleşik Devletler'deki yabancı rakipleriyle başetmek durumundaydı. 1908
yılından Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar, önce tiyatro eserlerinin sinemaya
uyarlanması yönünde bir furya başladı. Bu furyanın en kalıcı etkisi, edebiyat
çevrelerinin ve aristokrat zümrenin dikkatini bu yeni sanata çekmek oldu. Kısa
sürede Fransız tiyatrosunun neredeyse bütün eserleri sinemaya aktarıldı.
Böylece yıldız aktörlerin saltanat dönemi başladı. Bu burjuva sinemasının en
ünlü sanat filmi, hiç kuşkusuz Charles Le Bargy ve Andre Calmettes'in Guise
Dükünün Katli (L'Assassinat du Duc de Guise - 1908) adlı filmleridir.
Filme alınan tiyatrolar modasının ardından sine-roman
modası başladı. Victorin Jasset, birkaç bölümlü seri filmleri icat etti ve
Eclair firması için 1908 yılında büyük başarı kazanan ilk polisiye serisini,
Nick Carter'ları, ardından Zigomar serisini ve 1913 yılında Protea'yı çevirdi.
Çok sayıda film çevirmiş olan Jasset'nin eserleri arasında oldukça başarılı
Zola benzeri natüralist dramlar bulunduğunu da hatırlatalım. Filmlerinin hemen
her yerine çıplak kadınlar koyan, akılcı ve nevrozlu bir yönetmen olan
Jasset'in anımsatılması gereken bir diğer özelliği de tüm filmlerinde Josette
Audriot isimli bir oyuncuya yer vermesiydi. Jasset'in yanı sıra anımsanması
gereken bir diğer yönetmen de, 1911 yılından sonra Fantoma (1913-1914), Judex
(1916), Vampirler (1915-1916) başta olmak üzere birçok ünlü seriler çeken ve
sine-romanlar çeviren Louis Feuillade'dır.Yine de üretime sine-romanlardan çok,
güldürü filmleri egemendir. Bu tür filmlerde bir yandan sinemanın bütün
olanaklarını keşfeden, bir yandan da Fransız komedi ustalarının özelliği olan
yaratıcılığı kullanan Fransız güldürü okulu, dünyada üstünlüğünü kabul
ettirmişti. Max Linder bize birçok büyük başyapıt armağan eder: Max ve Açılış
(1910), Kınakına Kurbanı Max (1911) gibi. 1912 ve 1913 yıllarında dünya çapında
bir yıldız olan Max Linder'in beyaz perdenin en komik aktörlerinden biri olduğu
tartışmasızdır.
Bu yıllarda
sinema, dünyanın hemen her yerinde gelişmektedir. Danimarka, İsveç ve özellikle
yapımcıların doğal dekor ve sinema yönetmenliğinin tüm imkanlarını sonuna dek
kullanabildikleri İtalya bunların başında gelir. P. Pastrone'nin Pompei'nin Son
Günleri ve özellikle Cabiria'sı (1913), ayrıca 1914 yapımı, dinginliği ve
gerçekçiliğiyle bambaşka bir özgünlük kazanan Martoglio'nun Karanlıkta
Kaybolmuşlar'ı bu dönemde çevrilmiş en dikkate değer İtalyan filmlerinden
birkaçıdır. Birleşik Devletler'de ise David Griffith ve Mack Sennet gibi son
derece başarılı yönetmenler, oldukça etkileyici sahneleme teknikleri kullanarak
uzun metraj filmler çevirmektedirler. Ancak sinemanın bu tabii seyri tüm
dünyayı alev gibi saran Birinci Dünya Savaşı ile birlikte bambaşka bir mecraya
girmiştir. Bunun dışında yeni yeni gelişen sinemanın üzerine oldukça kafa
yorulmuş ve üzerine birçok anlam yüklenmiştir. Bu ampirik çok anlamlılık,
sinemayı teorik olarak düşündüğümüzde de değişmemiştir. Elie Faure, sinemayı
eski Hint tapınaklarının mistik etkisine denk gelen bir güçle yeni bir insanlık
yaratacak kolektif bir ütopya olarak görüyor. Dziga Vertov, sinemayı, gelecek
kuşakları yaşlı kapitalizmin tüm alışkanlıklarından kurtarıp, yeni bir toplum
yaratacak bir mekanik-göz olarak selamlıyor. Louis Delluc, sinemayı her türlü
ütopik ve teknik ayrımının ötesinde yaşamın tam da kendisi olarak niteliyor.
Stanley Cavell, Delluc’ü takip ederek, sinemayı günlük sıradan yaşamın, yani
yaşadığımız dünyanın projeksiyonu olarak değerlendiriyor. Sinema bir sanat
fikri olarak ele alındığında da bu çok anlamlılık yine devam ediyor. André
Bazin, sinemayı, diğer tüm sanatları içinde barındırdığı için, “saf olmayan”
(impure) yani çokluk içeren, gücünü de bundan alan bir sanat olarak tanımlıyor.
Alain Badiou, Bazin’in izinden giderek, sinemayı sanatsal hiçbir özelliği
olmayan her türlü malzemeyi kendi adına kullanarak diyalektik bir iç çatışmayla
vücut bulan, “tözsüz” (inessentiel), bu nedenle de ölümsüz bir demokratik sanat
olarak niteliyor. Jacques Rancière, sinemayı, onun kendi doğasına içkin olan bu
diyalektik çatışmanın hem yaşatıldığı hem de sürekli olarak karşılıklı bir
biçimde yadsınarak ayrımsız bir hale getirildiği bir estetik sanat, bir
“engellenmiş” ardışıklık, yani bir aykırı mutos (fable) olarak değerlendiriyor.
Jean-Luc Godard ise, Histoire(s) du cinéma (1988-1998) adlı destansı filminde,
olgusal ve fikirsel niteliklerden öte, sinemaya tüm çelişkilerin aşıldığı
mistik bir varoluş olarak bakıyor. Godard, Stéphane Mallarmé’nin “gizem”
kavramını alıp, ona Jean Epstein ve Elie Faure’un sinema sanatına verdikleri
Nietzscheci değeri yükleyerek “sinema ne sanat ne tekniktir, bir gizemdir”
diyor. Sinemanın başlıca işlevlerini bir sanat olmasıyla birlikte kendine özgü
kuralları bulunan diliyle duyguları düşünceleri anlatan bir etkileme ve eğlence
aracı iletişim eğitim-öğretim araştırma ve bir propaganda aracı olarak kullanılması
görülmektedir.Sinema büyük kitlelere ulaşma olanakları ile görsel işitsel ve
psikolojik etki gücüyle kültürleme sürecinde kullanılabilecek çok güçlü bir araç
para kazandıran büyük bir endüstri halini almıştır.
Bir
Kitle İletişim Aracı Olarak Sinemanın Özellikleri
Sinema hem bir sanat hem de bir kitle iletişim
aracı. Sanat özelliğini kendine özgü bir dili olmasından alıyor. Her sanatın
olduğu gibi sinemanın da duygu ve düşünceleri anlatmak için kullandığı araçlar
var. Çerçeve içindeki görüntü, kurgu, kamera hareketleri, ışıklandırma, ses,
oyuncu ve dekor sinemanın anlatım araçları. Bu araçların estetik bir bütünü
oluşturmak için yaratıcı bir biçimde kullanılması sinemayı sanat yapıyor. Sinema aynı zamanda bir
kitle iletişim aracıdır. Filmler haber vermedikleri, olayları canlı
yayınlamadıkları hâlde, sinemayı, kitlesel bir iletişim biçimi olarak
nitelendirmemizin başlıca nedenleri şunlardır:
– Seyircinin kolay tükettiği popüler filmler yığınlara ulaşır. Sinemanın ilk
dönemlerinden bugüne, filmler, yalnızca kendi coğrafyalarında değil dünyanın
pek çok yerinde kitlelerle ulaşmaktadır. Pazarlama yöntemleri, kültürel yayılma
gibi etkenleri göz ardı ederek düşünecek olursak; filmlerin, insanları gerçek
hayattan kopartıp kurmaca bir dünyanın gerçekliğine inandırması; insanın yerel
ve evrensel kaygılarını, çatışmalarını, etkileyici biçimde anlatması bu
filmleri yığınlarla buluşturan nedenlerdendir.
– Sinema, kitlelere ucuz bir eğlence sunar. Her sınıftan insanın
yalnızca bilet parası ödeyerek elde edebileceği bir eğlence biçimidir.
Özellikle ABD’deki gibi büyük film endüstrileri, eğlence endüstrileri olarak
gelişmiştir.
– Sinema, görüntü ve ses teknolojilerini kitlesel ortamlarda
(salonlar, açık alanlar vb.) iletileri gönderebilecek şekilde kullanır. Sinemanın 19.
yüzyıldaki boş zaman etkinliği kalıplarını değiştirerek kitle eğlencesine
dönüşmesi, filmlerin çok sayıda seyirci tarafından aynı anda ve ortamda
izlenmesini sağlayan teknolojiyle mümkün olmuştur. Bu teknoloji; perde,
yansıtma cihazı ve ses sisteminden oluşur.
– Film seyretmek insanın boş zaman etkinliklerinden biridir. Televizyonun
yaygınlaşmasına, ülkemizde 70’li yılların ortalarına, kadar, sinemaya gitmek en
popüler boş zaman etkinliklerinden biri hatta belki de en yaygın olanıydı.
Günümüzde, yeni iletişim teknolojileri seçenekleri çeşitlendirse de sinema
salonuna giderek ya da evdeki bilgisayar, televizyon, DVD oynatıcısı gibi
cihazlarda film seyretmek hâlâ popüler bir boş zaman etkinliğidir.
– Sinema, medya kültürünün başlıca ögelerinden biridir. Medya kültürü, gazete,
dergi, kitap, televizyon, radyo, sinema, internet ve diğer çoğaltma
teknolojilerinde belli zamanlarda belli konuların, kişilerin, sunuş
biçimlerinin, düşüncelerin yer almasıyla oluşur. Her konuda kamuoyu yaratan,
gündemi, eğilimleri ve tarzları belirleyen iletiler bütün medya içeriklerine
yayılır. Sinema da bu kültürün önemli bir parçasıdır. Örneğin; küresel ısınma
konusu Oscar töreninde, bu konuda yapılmış filmde, televizyon, gazete
haberlerinde, dergi kapaklarında, konserlerde ve bunların televizyon ya da
internet üzerinden yapılan yayınlarında, tüm dünyaya pazarlanan DVD
kopyalarında, radyo programlarında, internet sayfalarındaki reklamlarda, yazı
ve haberlerde yer almıştır. Konunun sunuş biçimi, popülerleştirilmesi günümüzün
medya kültürüne bir örnektir.
– Sinema, diğer kitle iletişim araçlarındaki içeriklerden
biridir. Film endüstrisinin çıktıları televizyon, gazete, radyo, İnternet
ve dergilerin içerikleri arasında yer alır. Örneğin; gösterime girecek bir
filmin konusu, oyuncuları ve yapım sürecine ilişkin enformasyon, televizyon ve
radyo haberlerinde, sohbet ve eğlence programlarında, gazetelerin kültür,
sanat, magazin sayfalarında, dergilerde, İnternet sitelerinde yer alır. Başka
bir deyişle sinema endüstrisiyle ilgili çok sayıda enformasyon, kitle iletişim
araçlarının içeriğinde yer ve zaman kaplar.
– Diğer kitle iletişim araçları ve ortamları film
endüstrisinin ürünlerinin kitlelere ulaşmasında rol oynar. Film endüstrisinin
çıktıları diğer kitle iletişim araçlarıyla kitlelere duyurulur. Filmlerin
pazarlanmasında kullanılan yöntemler ve araçlar diğer kitle iletişim
araçlarının özelliklerine göre tasarlanır. Filmin fragmanı televizyon
programlarında gösterilir, internet sitelerinde izlenebilir, filmin müziği
(soundtrack) CD’lere basılıp satılabilir; radyo ve televizyonda yayımlanabilir;
müziklerin video klipleri televizyonda gösterilebilir ve internette
görülebilir. Filmle ilgili her tür enformasyonun televizyon haberlerinden dergi
sayfalarına kadar pek çok içeriğe girmesi sağlanır.
– Filmler uzmanlaşmış kişiler tarafından pahalı ve karmaşık
teknolojiler kullanılarak üretilir. Sinema filmleri, ister geleneksel teknolojiyle
ister sayısal film teknolojisiyle üretilsin film endüstrileri ve popüler
sinema, uzmanlaşmaya dayalıdır. Filmlerin maliyetlerini karşılayacak
kaynakların bulunmasından gösterimin yapılmasına kadar her tür iş, uzmanlaşmış
ve ya da teknolojiyi kullanabilen kişilerce gerçekleştirilir.
– Sinema; üretimi, dağıtımı ve gösterimiyle bir endüstridir. Her bir alan, kendi
içinde oldukça kapsamlı ve uzmanlığa dayanan iş kollarını barındırır. Çanı
sıra, her bir iş kolu olmadan ya da her bir endüstriyel alan olmadan diğeri iş
göremez. Her biri, teknolojinin üretimiyle, geliştirilmesiyle yakından
ilişkilidir. Örneğin; optik ve elektronik teknolojiler filmlerin üretiminde
kullanılan kameraları, gösterimde kullanılan ses ve yansıtma cihazlarını,
dağıtımdaki pazarlama yöntem ve araçlarını doğrudan etkiler ve besler.
– Sinema, toplumların pek çok konudaki modalarını etkiler. Filmlerdeki oyuncuların
saç biçimleri, giyim tarzları, yürüme ve konuşma biçimleri, duygularını ifade
ederken kullandıkları mimikler ve benzeri özellikleri, sinemanın ilk
günlerinden beri, kitleler tarafından rol modelleri olarak görülmüş ve taklit
edilmiştir. Ev içi düzenlemeleri, alışkanlıkları, arabalar, müzik ve daha pek
çok alandaki modalar filmlerle yayılmış hatta başlamıştır.
Popüler
Kültür ve Sinema
Popüler sinema terimi,
kitlelere çekici gelen, kolay anlaşılan ve yaygın olarak tüketilen filmleri,
bunların üretim, dağıtım ve gösteriminde egemen olan tarzları, seyircinin
alışkanlıklarını ve beklentilerini, film yıldızlarının magazinlere taşınan özel
hayatlarını, tür filmlerini, kısacası medya kültürünün bir parçası olarak
sinemanın bütün ögelerini ifade eder.
Popüler sinema dünyanın her yerinde toplumsal düzenden
yana filmler üretir. Ancak bu basit ve açık bir biçimde gerçekleşmez karmaşık
bir ilişkiler ağı içinde değişken bir tarzda olur. Sinema, popüler kültürü bir
yeniden-inşa sürecine tabi kılan çok temel bir çerçeve sağlamaktadır. Sinema
modern zamanlarda seyirlik bir meze olmaktan ziyade temel bir sosyalleşme ve
kimlik edinme mekanizmasını içinde barındırmaktadır.
Bu onun kitlelerin algısının
dönüştürmesi noktasında popüler kültürü kurucu bir vasfa sahip olduğunun
işaretidir. Popüler filmlerin
özünde tutucu nitelikler ağır basmaktadır. Popüler filmlerin kültürel biçimler
,olarak ideoloji ve söylemler düzeyinde incelenmesi daha fazla anlam kazanmakta
ve geleceğe yönelik planlamalarda daha çok yardımcı olmaktadır. Popüler sinema
alanında değişmeyen iki şey varsa bunlardan biri kar amacı öteki de bu konudaki
tahminlerin gerçekleşme garantisinin olmamasıdır. Popüler kültür ürünlerinin
karakteristiklerinin sunulmasında ve aktarılmasında sinema ürünlerini bu
kapsamda değerlendirmek mümkündür. Sinema günümüzde belki de en rahat olarak
ulaşılabilen kültürel ürünlerdendir. Sinema ürünleri yapım şirketlerine ait
tescilli fikir sanat eserleridir. Bu ürünler belirli dönemler için
lisanslanabilmekte ve dağıtılmaktadır. Sinemanın yalnızca sinema salonlarında
değil sayısal platformlar (televizyon - bedava ve ücretli tv), internet ve
video müzik endüstrisi aracılığıyla dükkânlar üzerinden dağıtılması mümkündür.
Sinemaya ulaşmak için bilet satın almak ya da televizyon sahibi olmak
yeterlidir. Popüler kültür ürünleri kar amaçlı olarak hazırlanmaktadır. Sinema
eserleri de bu anlamda karlılık için üretilmektedir. Sinema her ne kadar
teknolojinin sağladığı olanaklar sonucunda sanatsal kaygılarla gelişmeye
başlamış bir alan olsa da ticari bir meta olarak değer taşıdığının keşfiyle
profesyonel bir sektör haline gelmiştir. Kültürel değerlerin kullanıldığı ve
yeniden üretildiği bu alanın ürünleri ciddi ekonomik çalışmalar sonucunda
profesyonel olarak pazarlanmaktadır. Bu ürünleri yüksek bütçelerle büyük yapım
şirketleri hazırlasa da ürünler aslen orta ve
düşük gelir düzeyine sahip toplumun geneli için üretilmektedir. Bu fark
üretenle tüketenin eğitimi ve kültürü alanında da kendini göstermektedir.
Gerçekten de halkın geneline hitap eden sinema eserlerinin temel bir iletişim
stratejisi olarak kolay anlaşılabilir olduğunu söylemek mümkündür. Bu eserlerin
ürettiği söylem değişik yaş, eğitim, kültür ve cinsiyet grupları tarafından
rahatlıkla okunabilmektedir. Sinema eserleri üzerine yapılan kültürel analizler
bu ürünlerin ürettikleri değerleri de analiz etmektedir.,Bu bağlamda tüm
popüler kültür ürünlerinde olduğu gibi sinema eserlerinde de belirli tiplerin
üretildiği, bunların, yeniden şekillendirildiği üzerinedir. Film endüstrisinin
çarklarını döndüren, büyük ölçüde, popüler filmlerle onların diğer kitle
iletişim araçlarında ve eğlence pazarındaki uzantılarıdır. Popüler sinema kâra
yönelik, ticari sektörlerin ürünüdür. Bu nedenle aynı zamanda medya kültürünün
tüketicisi olan büyük seyirci kitlelerini hedef alır. Film şirketleri
olabildiğince çok seyirciyi sinema salonuna getirebilecek , VCD, DVD kopyaları,
video oyunları, tişörtler, dergiler, oyuncaklar gibi yan ürünleri satın almaya
güdüleyecek, eğlendirecek filmler üretmeye çalışırlar. Çüksek kâr beklentisi onları
satış garantisi olan filmler yapmaya yöneltir. Tür filmleri ve anlatı
kalıpları, yıldız oyuncular, gerçeklik izlenimi satışı belli ölçülerde
garantilemenin başlıca yollarıdır. Sinemanın
doğasına ilişkin bir halde olan diğer bir önemli boyut ise onun bir sosyalleşme
sürecini içinde barındırmasıdır. Bu açıdan Hollywood filmleri sadece belli
imajlar ve belli algı kalıplarını üretmekle kalmaz, aynı zamanda yeni öznellik
kalıpları ve özneler de yaratır. Bu durum sinemanın popüler kültürle olan
ilişkisini kurar. Sinema bize zaman ve mekân çizerek yapay bir gerçeklik algısı
sunmaktadır.
Bu gerçeklik ile beraber sinema bize ayrıca bir çağrıda
bulunmakta. İnsanlar ise sosyal ve ekonomik sıkıntılardan uzaklaşmak için sanal
gerçeklikle buluşmak için sinemaya gidiyor ve film izlemeyi tercih ediyor.
Günümüz dünyasında insanların yüksek bir kısmi gündelik gereksinimlerini bu
yapay gerçeklik ile karşılamakta. Bu da insanların kimliklerinin bu araçla
oluşmasına sebep oluyor. Yani insanlar sürekli film izlemekle beraber, ona
sunulan dünyayı arzuluyor ve ona gösterilen karakter gibi yaşamayı hayat
felsefesi haline getiriyor. İzlediğimiz sinema filmleri genellikle bir veya
birkaç senarist tarafından yazılmaktadır. Senaristler tarafından yazılan
filmlerde islenecek olan konulara bakış açısını ise sadece senaristler belirler
ve filmde sunulan sanal gerçeklikte bu fikre göre oluşur. Örneğin günümüzde
insanlara “2. Dünya savaşı hakkında ne biliyorsunuz?” diye soru sorulacak
olunsa, insanların çoğu o dönemde Yahudilerin Hitler tarafından sistematik bir
şekilde katledildiği cevabi alınacak. Oysa ikinci dünya savaşında Hitler sadece
Yahudileri değil, kendisine ve partisine muhalif insanları, çingeneleri,
yardıma muhtaç ve sakat insanları da katletmiştir. Ayrıca ikinci dünya savaşında
ABD, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası bırakarak büyük
bir faciaya sebep olmuştur. İnsanların ikinci dünya savaşı hakkında sadece bir
olay üzerinde durmasının sebebi ise dönem hakkında sadece Yahudilerin soykırımı
hakkında filim yapılmasıydı. Kültür endüstrisi Hayat güzeldir (Life is
Beatiful), Piyanist, Çizgili Pijamalı Çocuk (The Boy in the Striped Pajamas) ve
Karanlıkta Kalanlar (In Darkness) gibi Yahudi soykırımını konu alan filimler
hazırlayarak insanların bilincine 2. Dünya savaşında sadece Yahudi soykırımı
gerçekleşmiş algısını empoze etmekte. Popüler
endüstri ayrıca insanlara popüler olmayan araçların önemli olmadığı bilincini
de aşılamaktadır. Bu alana örnek olarak çıkacak bir sinema film için aylar
öncesinden yapılan reklamlar verilebilir. Kültür endüstrisinin hazırladığı bir
filmin reklamı henüz daha film çekilmeden önce filmde oynayacak oyuncular
açıklanır. Bu oyuncular da yine halk tarafından popüler sayılan oyuncular olur.
Filim çekildikten sonra ise ilk önce filmin fragmanı yayınların ve izleyicide
merak ve sabırsızlık duygusu gelişir. Ayrıca film çıkmadan önce yapılan bu tür
hamleler toplum içerisinde beklenti oluşturur ve çıkacak olan filme gitmenin
önemli olduğu bilinci gelişir. Popüler kültürün ürünü olan bu tür filmlere bu
denli hazırlıklar yapılırken popüler olmayan ürünlere ise ayni hazırlık
yapılmaz. Örneğin hiçbir ticari kaygısı olmayan sanat filmlerinin tanıtımı
büyük ölçüde yapılmaz. Bu da toplum içerisinde bu tür filmlerin dikkate dahi
alınmamasını sağlar. Yine filmlerde hayranlık duyulan karakterlerin senaryo
gereği sürekli dışarıda ve tüketim içerisinde oldukları gözlemlenmekte. Örneğin
Felekten Bir Gece (Hangover) adli filmde bekârlığa veda edecek olan bir
karakter arkadaşlarıyla beraber evde bekârlığa veda partisi düzenlemek yerine
dışarıya çıkmakta ve dışarıda sürekli tüketim halindeler. Yine ayni şekilde her
ne kadar sinema filmi olmasa da How I Met Your Mother bu kapsamda örnek
verilebilir. Dizinin konusu olan 5 ana karakterler her bölüm evde buluşmak yerine
bir cafede buluşur ve içki tüketir. Bu tarz filmler ise toplumdaki “ev”
algısını değiştirmeye hizmet eder. Filmlerde her bos vaktini dışarıda geçiren
karakterleri gören topluluklar bu duruma özenir ve hayatını o sanal dünyadaki
gibi şekillendirmeye çalışır. Bu da evin sadece yatıp kalkmak için bir mekân
olduğu görüsünü yavaş yavaş geliştirir.
Popüler endüstrinin zedelediği bir diğer yapı ise aile yapısıdır. Popüler endüstrinin ürünü olan filmlerde son zamanlarda ilişkilerde aldatmanın olağan olabileceği ve komik anlara sebep verebileceği mesajı verilmekte. Tıpkı yerli filmler arasında olan 2010 yapımı Herkes Mi Aldatır? Adli filmde olduğu gibi. Filmde evli ama çapkın bir erkek ile kocası tarafından aldatılan bir kadın, otelde bir araya gelir ve eslerini aldatırlar. Ertesi sabah evlerine dönen ikili eslerinin de birbirlerini aldattığını öğrenir. Fakat filmde bu durumun anormal ve yanlış olduğu gösterilmesi gerekirken durumun olağan olabileceği mesajı verilir. Bu da toplumda aldatmanın aslında pek te anormal bir durum olmadığı algısının oluşmasını sağlar.
Neden
Sinema İzleriz?
Sinema ürünlerinin genelinin toplumun tüketmesi için
yapıldıklarını söylemek mümkündür. Çağımızın sanatı ve en büyük endüstrilerinden biri olan sinema,
“hatırlamak” ve “anlatmak” gereksinimlerinin gerçekleştirildiği bir platform olarak tarih ya da
geçmişle yakın bir bağ içindedir. Sinema çok boyutlu bir sanat alanıdır. Görsel
işitsel yönleri mevcuttur. Sinema moda, sinema müzik gibi etkileşim
boyutlarından bahsetmek mümkündür. Bu anlamda bir filmi izleyen kişi tüm bu
alanlara ilişkin öğeler görebilmektedir. Ayrıca, sinema içinde geliştiği
toplumu ilgilendiren ve dönemin başlıca siyasal, ekonomik ve ideolojik kuvvetlerinin
şekil vermiş olduğu meselelerin anlık bir portresi olarak nitelendirilebilir.
Filmlerde sürekli akan imajlar düşünmeyi imkânsız hale
getirmektedir, her kare bir önceki kare tarafından belirlenir ve izleyiciye
gerçekliği nasıl yorumlaması gerektiğine dair belli bir bakış açısını dayatır.
Bunun ötesinde, bu durum, geleneksel dönemin insanın anlatılana kendisinin
varması için bir boşluk bıraktığını, filmlerin ise tam da bu boşluğu
bırakmadıkları için izleyicilerini eylemsel ve düşünsel açıdan pasifleştirdiklerini
belirtmektedir: “çünkü o görüntüdür; imajın doluluğu düşünme bilincimi pasifize
eder.
Filmlerin doğalarına ilişkin bir halde olan bir diğer
önemli boyut ise filmlerin bir sosyalleşme sürecini de içlerinde
barındırmalarıdır. Bu açıdan Hollywood filmleri sadece belli imajlar ve belli
algı kalıplarını üretmekle kalmaz aynı zamanda yeni öznellik kalıpları ve
özneler de yaratırlar. Bu filmlerin kitlelere cazip gelmesinin tek sebebi
piyasaya sürdükleri imajlar değildir. Onlar daha temel olarak belli bir
“anlatı-bilinç” düzeyinde izleyenlere modern birey olma yolunda bir kimlik
edinme olanağını ‘görsel bilinçaltı’ sayesinde olanaklı kılar. Bu durum
gündelik deneyim ve algılamalarını modern paradigma etrafında örgütleyen
öznelerin ortaya çıkmasını sağlar. Peter Berger ve Thomas Luckman a göre,
kimlik edinme insanın çevresiyle iletişime geçmesi ve bu iletişimin sonucunda
da çevrenin bu kişileri etkilemesi sürecinin bir diğer adıdır, yani kimlik
edinme sosyal bir çabadır. Sinemanın günümüzde kitleler tarafından seyredilme
yaygınlığı dikkate alındığında14 sinemanın kimlik edinme sürecini sağlayan çok
temel çevrelerden biri olduğu anlaşılabilir.
Sinema filmlerinin toplumdaki algı biçimini
belirlemesi, sadece belli bir geleneği iletmesi veya yeniden üretmesiyle
alakalı bir durum değildir. Belki de daha da çok kültürel yapı olarak genel
işlevi insanlığın varoluşsal sorunlarına bir anlam vermesi veya Clifford
Geertz’in tespitiyle belli bir semboller örgüsü aracılığıyla hem dünyayı
anlamada bir anahtar temin etmesi hem de bu dünya içerisinde eylem için belli
kodlar icbar etmesi ise, o halde genel olarak teknolojinin, özelde ise sinema
filmlerinin işlevlerini yerine getirdiği tespitinde bulunulabilir. Nitekim
modern zamanların kitleleri modernite ile ilgili rüyalarını ve kâbuslarını
kitle-iletişim araçlarınca sağlanan imajlar ve anlatılarla yatıştırmaya
çalışmaktadırlar. Film izlemek, izleyicileri
biran için gerçek kainattan alıp
başka bir dünyaya uzaklaştırmanın en kolay
yoludur. Bu nedenle insanlar ara
sıra biran olsun gerçek
dünya ile bağlantılarını kesebilmek
için video izlerler.
Her ne kadar film bakmak Büyük
bir tutku olsa da yaşayacağınız
haz tamamen filmin
seçkinliğiyle ilgilidir. Sinema
filmine gitmek bu çağın kültürünün ana ritüeline katılmaktır ve filmler bizim
din ve teoloji ile ilgili eleştirel ve yapıcı duyularımızın işlevini yerine
getirerek bizim için hayal eder veya düşünürler. Sinema,
insan düşünce ve eylemlerinin, eğlenceden hakikat arayışına kadar tüm
veçhelerini taşır. Boş zamanlarda kendimizi, dertlerimizi unutmak için bir
eğlence aracına dönüştüğü durumlarda, sanal bir hayat gibidir, gidip gidip
kendisine sığındığımız. Sinema, böyle zamanlarda hayatı unutturma işlevi görür.
Hayatın kendisinin yerine, göz boyama ya da bir uyuşturucu olarak sahtesini,
sinema salonuna oturduğumuz kısacık zaman diliminde gözümüzün önünde inşa eder. Sinema tarihinde özellikle ana akım sinemalar, sinemanın “unutturma” ve
“sanallaştırma” özelliğini kullanır. Sinema seyircisi, koltuğa oturduğu an,
kendisi için üretilmiş, bambaşka ve genellikle hakiki hayat ile ilgisi olmayan
bir “sahteliğin” büyüsüne kapılır. Perdede görülen şeyler, insanın entelektüel,
sanatsal veya hikmete dair üretiminin içinde olmak gibi bir kaygı taşımazlar.
Hatırlamak ve hayatla bağı canlı tutmak gibi bir kaygının değil, sinema
koltuğuna oturulduğu andan itibaren eğlendirme ya da duygulandırma amaçlarının
çıktısıdır gördüklerimiz. Kısaca bir filme bireysel olarak bakıldığında, izleyiciye, dinleyiciye ulaşılmazı
gösteren dinleten, bu belli imaj yüklenmiş medya tanrılarının görevleri;
kitlelere gerçek yasamın güçlüğünü unutturmak, hayatı hazır düşlerle kolaylaştırmak,
kaçış sağlamaktır. Filmler Samanlıkta iğne
aramaktır; ama bu arayış, samanlıkta aradığımız iğnenin kesin olarak var
olduğunu bildiğimiz için canlılığını hiç kaybetmez. Çünkü sinema insan gözünün
göremeyeceği şekilde yaşamın devinimini kaydederek, bizi her türlü psikolojiden
ve tüm temsili sistemlerin hiyerarşisinden kurtarır, İnsan hayata dair anlamını sorguladığın her
şeyi sinemada da sorgular. iletişim endüstrisi yalnızca
bireylerin gönüllerini hoş kılmayı, hoşça vakit geçirmelerini temini hedef almış,
bunun ötesini bütünüyle bos veren bir çizgide hareket etmeyi genel kural olarak
benimsemiş durumdadır. Bazı filmleri, genellikle bir makale,
bir gazete yazısı, bir televizyon programı gibi izlemek, “bilgi” açısında kimi
faydaları olduğunu gözler önüne serecektir elbette. Mesela Hollywood’un
propagandaları, ABD ve Batı’nın dünyaya nasıl baktığının ipuçlarını verirler
bize. Avrupa’nın festivallerinde cirit atan filmlerse, özellikle o dönemlerde
Avrupa’da hangi sanat ve düşünce “modalarının” olduğunu ifşa ederler. Film
sanatı, bulunduğu kavşak noktasının özellikleri gereği, bir “hem”, “hem de” ve
ne”, “ne de” sanatıdır. Yani ona nereden baktığımız onun ne olduğunu
belirginleştirecek şeydir. Bu yüzden tür sinemaları çıkmış, bu yüzden film
sanatını bir hakikat arayışının aracı olarak görenler olduğu gibi, onu bir
cumartesi gecesi eğlencesi olarak görenler de olmuştur. Sinemayı bir sanat
olarak görmeyenler, film sanatını fotoğrafçılığın düzlemine indirgeyerek, bu
sanatın en belirgin kimi özelliklerini ihmal etmiş görünmektedirler. Film sanatının neden fotoğraf olmadığını, dahası,
neden hiçbir sanat dalının erişemeyeceği bir potansiyele sahip olduğunu
anlamamız, neden filmlere ihtiyacımız olduğunu gözler önüne serecektir. Bu
yüzden kavşak noktasından başlamak gerekiyor. Bu kavşak noktası bir yanıyla
insanlığın düşünce birikimini, bir yönüyle hikmet birikimini, diğer bir yönüyle
sanat birikimini düğümlüyor. Kavşak noktasına gelen yolların her birisinin
temel dönüşümlerini ve sorunlarını anlayabilmek, sinemanın hangi ortamda ortaya
çıktığını anlamak için gereklidir. Sinemanın ortaya çıkış sebepleri, onu krizin
sanatı yapmakla birlikte, krizden çıkışın sanatı olarak da taltif ediyor.
“Felsefe öldü, yaşasın sinema” söyleminin dayanakları ancak felsefenin neden
öldüğünün ve yerine gelecek olanın, felsefenin yapamadığı neyi yapabilme
potansiyeli olduğunun tespitiyle ortaya konabilir. Sinemaya felsefe
ile bakmak, olsa olsa, felsefenin yapamadığı/yapamayacağı nelerin film
sanatıyla başarılabileceğinin tespit edilmesi olduğunda değerlidir. Hepimiz
felsefe yapıyoruz bir şekilde zaten; hayatı düşünüş tarzımız da bir felsefe.
İşte felsefe yapmak bu düşünüş tarzını görünür kılmak oluyor. Sen bu bardığı
şöyle değil de böyle tutmayı düşünmeden yapıyorsun ama felsefeci onu neden öyle
değil de böyle tutuğunu düşünüyor, açığa çıkarıyor bir şekilde. Ve işte bu
filmlerdeki o bilinçlilik hali gibi oluyor. Kamerayı neden oraya değil de
buraya koyuyorum. Genel olarak insanların film izleme nedenleri günlük
sıkıntılardan uzaklaşmak dinlenmek ve toplumsal sorunları daha iyi anlamak diye
tarif edebiliriz.
Hollywood
Sineması ve Popüler Kültür
Sinema sanatının
üretkenliğinin ve devamlılığının sağlanması için temelinde sinemasal ürünü yani
filmi meta sayan, imâl eden ve pazarlayan bir endüstrinin gerekli olduğu kabul
edilmektedir. Bu bağlamda gelişmiş ülkelerde bir sanat dalı olmasının yanı sıra
ticari bir sektör ve başka büyük sektörler kadar büyük bir ekonomik alan olan
sinema, özellikle Amerika’da yüksek kâr getiren bir is koluna dönüşmüştür. Öyle
ki Hollywood yapımı filmlerin hem yapım
bütçeleri hem de yapım sonrası kâr payları milyon dolarlarla ifade edilebilmektedir. Hollywood
aslında haritada bir bölgedir ve fakat 1920'lere gelindiğinde Amerikan Sinema
Endüstrisini simgelemeye başlayacaktır. Dream Factory‖-Rüya Fabrikası olarak da
bilinen Hollywood‘un çıkış noktası Eastern Trust‖-Doğu Tröstü‘nün
hegemonyasından kaçıştır. California‘nın iklimi ve coğrafi koşulları
Hollywood‘ı stüdyolar için ideal ve kârlı bir yere dönüştürmüştür. 1920‘ler
itibariyle Amerikan filmlerinin %90‘ı Hollywood‘da üretilmeye başlanmış ve ürünlerin
çoğu ihraç edilmiş böylece dünyanın en önemli pazarlarından biri olmuştur.
1930‘larla birlikte stüdyolar tamamen dikey* olarak bütünleşmiştir. Bahsedilen
dönemde Hollywood yılda yaklaşık olarak 600 (çoğu Avrupa ülkesinin 6 katı
kadar) film üretilmiştir. 1948 yılındaki Yüksek Mahkeme kararıyla bu dikey
örgütlenmenin son bulması bütün sistemi değiştirmiştir. Bunu izleyen dönemde
Televizyonun girişi Hollywood majörlerinin gücünü azaltmıştır. Hollyood bir
Amerikan fenomeni olarak düşünülse de son dönemde başta Japonya olmak üzere
Uluslararası sermayenin girişi Hollywood‘un tamamen-Amerikan olma durumunu
değiştirmiştir.
Hollywood’un ürettiği
popüler kültür ürünleri propaganda özelliği açısından değerlendirildiğinde,
sinemanın ilk yıllarından itibaren Amerikan ulus-uygarlık mitinin
meşrulaştırılmasında özellikle western filmlerinin bir zihniyet oluşturucu
olarak önemli bir yeri oluşturduğu düşünülebilir. Hollywood western yoluyla
‘ulusal’ sınırlarda kalmayan ve tüm dünyaya yayılan Amerikan değerlerinin; ‘beyaz’
Amerikalının hep kanun koyucu, düzen sağlayıcı ve uygarlaştırıcı bir figür
olarak temsil edilerek popüleştirilmesi eleştirel bir biçimde sorgulanmayı hak
etmektedir. Amerikan üretimi popüler ürünler ile dolaşımda olan anlatılar
kültürel incelemeler kapsamında; kültür, küreselleşme, ideoloji ve sinemanın
etkisinin tartışılmasına olanak verecek zenginlikteki düzenlemelerdir.
Amerika’nın uluslararası arenadaki gücüne ait söylencelerin inşa edilmesi,
evrenselleştirilmesi ve meşrulaştırılmasında
Hollywood filmlerinin katkısı olduğu daha en başından teslim
edilmelidir. Hollywood’un niyetinin sadece boş zaman geçirmek ve dünyayı
eğlendirmek için film üretmek olmadığı açıktır. Hollywood sadece film üretmez,
ürettiği filmler yoluyla, yani anlattığı öyküler yoluyla zihinlerde tüketim
kültürüne ait düşünce ve yaşam modellerine ait kalıpları inşa eder veya daha
önce inşa edilmiş olanları tazeler. Kolker ‘ Hollywood akıldan kaçınır, hiç de
analiz talebinde bulunuyor görünmez ve bizi kendisi aracılığıyla yalın, aracısız
öykünün yanılsaması içine girmeye davet eder’ yorumuyla Hollywood ile ilgili
akılda tutulması gereken tipik bir başka özelliğe işaret etmektedir. Hollywood
filmlerinin anlatısı, seyircisini öykünün içine çekebilen klasik anlatı
biçimini kullanarak özdeşleşmeye uygun bir sinemasal dil kurmak üzere
tasarlanır ve seyircisine sorgulamacı değil, kabullenmeci bir anlatı yapısı
sunar. Yusuf Eradam, seyirci ve Hollywood ilişkisini; ‘ Hollywood, seyircisine
seyretmeyi öğretir, hatta seyretme edilgenliğinin aslında etkin bir görev
olduğunu bile öğretir, reformist yapılanması sayesinde’ sözleriyle seyir
kültürüne seyirci olma seyirci kalma haline değinmeyi tercih eder. Hollywood
bizi seyir kültürüne ve seyretmeye alıştırırken bir yandan kapitalizmin temel
özelliklerinin dayanağı olan değerlerin yerleştirilmesine de yarayan
öykülemeleriyle kendi yararına zihniyet oluşturmaya devam eden ve
profesyonellerce yönetilen ulusal özelliği unutulmaması gereken bir kültür
endüstrisidir. Bu yüzden, Hollywood filmleri özellikle temsil politikaları
açısından önemli anahtarlar olarak kullanılabilir. Filmlerdeki temsillerin hem
yaşanan gündelik gerçekleri ortaya koyması, hem de gelecek vizyonu oluşturuken
kullanılabilecek bir araç olmaları açısından dikkatle yorumlanması gerekir. Western
filmleri, Amerikan’nın uygarlaştırma mitinin zihinlerdeki yerini olumlar
dolayısıyla güçlğ Amerika imajına ‘olumlu’ etki eden önemli bir uzantısı olarak
kabul edilmelidirler. Hollywood filmlerinde 11 Eylül 2001 sonrası ötekileştirme
politikalarının profesyonel olarak sürdürülmeye devan ettiği gözden
kaçmamaktadır. Amerikan politikalarının ulusal ve uluslararası bağlamda nasıl
oluşturulduğu ve öykülendirildiği üzerine bir başka örnek daha gündeme
getirilebilir. Konu Amerika olunca, yaşanan gerçek hayat ile sinemanın her
zaman birbirine ustaca kaynaştırıldığı ve bu türden popüleştirilmelerden bir
ulusal çıkar beklendiği bir kez daha ispatlanmaktadır. Valantin, 2003 Mart’ında
Irak’a giren Amerikan askerlerinden bir kısmı Irak ordusunca esir alınmasından sonra
esirler arasında bulunan jessica adlı genç bir kadının figür olarak ön plana
çıkarıldığına dikkat çeker. Gerçek hayatta, ‘Er Ryan’ı Kurtarmak’ filmine
benzerbir şekilde Asker Jessica yı ve arkadaşlarını kurtarmak için bir
operasyon düzenlenir ve esirler kurtarılır. İlerleyen saatlerde yapılan
açıklamada büyük Hollywood yapımcılarının bu olayı filme dönüştürecekleri
belirtilmekte gecikmez. Bu durum Amerikan strateji tarihinde kurumsallaşmış bir
şekilde siyasi, asker, ve sinematografik gücün birbiriyle ilişkide olduğunu
açıkça göstermektedir. Hollywood filmlerinin Amerika’nın ulusal çıkarları,
uluslararası arenadaki ‘gücü’ ve etkinliği konusunda hem kendi yurttaşlarına hem
de dünyanın geri kalanına seslenen bir anlatı yapılandırması içinde
düzenlendiği her zaman akılda tutulmalıdır. Daha önce de belirtildiği gibi,
Hollywood küresel seyirciye seslenen devasa boyutta bir kültür endüstrisidir.
Dolayısıyla Hollywood eliyle üretilen filmler, olası ideolojik ve kültürel
etkileri açısından çok boyutlu değerlendirilmelidir. Hollywood, kendi genişlemesini
ve yeni pazarlara yayılımını gerçekleştirirken içine girdiği ülkelerin
sinemalarını hem sektör olarak ticari boyutuyla, hem de filmlerin taşıdığı
içerik açısından kültürel anlamda olumsuz bir şekilde etkilenmektedir.
Amerika’nın ürettiği popüler kültür ürünlerinin
ağırlığı karşısında tek merkezli bir egemenlikle karşı karşıya kalındığı
görülmektedir.
Sinema
Türleri
Popüler kültür
filmleri olarak tür filmlerini – western, korku, bilim kurgu- örnek vermek mümkündür.
Tür filmleri önceden denenmiş ve ticari olarak başarılı olmuş, belli kalıpları
olan, gündelik konularla bağlantısı kurulmuş filmlerdir. Özellikle Hollywood
film stüdyolarının seri üretim şeklinde gerçekleştirdiği tür filmleri sinemanın
ilk dönemlerinde diğer ülke sinemalarını da etkilemiş, Amerikan kültürü ve
bununla birlikte popüler kültürün de taşıyıcılığını yapmışlardır. Bunun yanında
tür filmleri genel anlamda zarar riski düşük olan filmlerdir. Tür
filmleri sinemanın yüz yılı aşan tarihi boyunca, şirketlerin peşinde koştuğu
ticari başarıyı sağlayan bazı modeller ortaya çıkmıştır. Tür filmi bunlardan
biridir. En basit tanımıyla, tür filmleri, “yineleme ve çeşitleme yoluyla,
benzer öyküleri benzer durumlardaki benzer karakterlerle anlatan ticari
filmlerdir”. Bir türün filmlerinde, biçem, anlatı ve yapı benzerlikleri vardır.
Örneğin, korku filmlerinde öykünün canavar-kurban-kahraman üçlüsü üzerine
kurulmuş olması, mezarlık, orman, kasvetli şato gibi ıssız, ürkütücü mekânlar,
kurbanı izleyen biri varmış duygusunu veren kaydırmalı çekimler, tehlikenin
yaklaştığı izlenimini yaratan müzik, ortak ya da sık tekrarlanan ögelerdendir.
Kovboy filmlerinde iyinin kötüyü alt etmesi, kanyonlardaki uzun takip
sahneleri, silahlar, barlar, kasabanın merkezinde yapılan düello, çiftlikler,
kovboylar, şerif, kötü adamın siyah giysili olması ise bu türün
geleneklerindendir.
Tür filmleri Amerikan
sinema endüstrisinin işleyişi içinde ortaya çıkmış zamanla dünyadaki diğer
sinema sektörleri de bu türlerin kalıplarını kullanmaya başlamıştır. Güldürü,
melodram, korku, gerilim, bilim kurgu, müzikal, kovboy, serüven, polisiye,
savaş filmleri ve kara film başlıca türlerdir.Bir türü diğerlerinden ayırt
etmemizi sağlayan, türe kimliğini veren ögeleri şöyle sıralayabiliriz: Olay örgüsü,
durumlar, karakterler, karakterlerin
giyim ve davranış biçimi, müzik, diyaloglar, öykünün geçtiği mekân, nesneler, araçlar, görsel biçem (ışıklandırma, kamera açıları,
hareketleri, kurgu vb.)
Bu ögelerin belli
biçimlerde bir araya getirilmesi belli kalıpları yaratır. Bu kalıplar da türe
kimliğini verir, türü tanımlar. Bir türün farklı filmlerinde tekrarlanan
anlatısal ögeler (tema, düşünce, olay örgüsü, karakter vb.), ikonografik ögeler
(giyim tarzı, nesneler, mekân vb.), biçem ögeleri (müzik, ışıklandırma, kamera
hareketleri, kurgu vb.) türün ayırt edici özelliklerini ortaya çıkarır. Tür
filmleri, 20. yüzyılın ortalarından başlayarak araştırmacıların dikkatini
çekmiş, genelde popüler sinema, özelde tür filmleri eleştirel çalışmaların
konusu olmuştur. Filmlerdeki toplumsal ve kültürel göstergelerin, ruhbilim ve
toplumbilim çerçevesinde yapılan çözümlemeleri temel bir yargıyı ortaya
çıkarmıştır: Tür filmleri egemen ideolojileri yeniden üretir. Bir toplumda
egemen olan ekonomik, toplumsal, kültürel kavramlar, düşünceler, pratikler tür
filmlerinde doğallaştırılır, meşrulaştırılır, doğrulanır. Böylece var olan
toplumsal sistemin insana en uygun, içinde yaşanılabilecek en iyi sistem
olduğu, çatışma ve sorunların bu sistem içinde çözülebileceği söylenir. Tür
filmlerinde, para ve başarı önemli değerlerdir; heteroseksüel romantik aşk,
evlilik ve aile doğru toplumsal ilişki biçimleridir; devlet, polis ve adalet
sistemi iktidarın ve otoritenin meşru kaynaklarıdır; şiddet, sistemi tehdit
eden şeyleri yok etmenin yolu olarak haklı gösterilir; Amerikan değerleri ve
kurumları, toplum için yararlı oldukları söylenerek övülür.
Bir başka örnek de
romantik aşkı ve evliliği toplumsal açıdan kabul edilebilir, doğru ilişki
tarzları olarak konumlandıran ve kadın-erkek ilişkilerindeki egemen toplumsal
değerleri onaylayan romantik güldürü filmleridir. Ülkemizde sinemanın en
popüler eğlence biçimi olduğu 60’larda ve 70’lerin ilk yarısında Yeşilçam’ın
yaptığı pek çok romantik güldürü filmi, kente göç, nüfus artışı, kadınların
eğitim ve çalışma olanaklarından daha fazla yararlanması gibi itici güçlerle
değişmeye başlayan ya da değişme potansiyeline sahip kadın-erkek ilişkilerini
konu alır. Bu filmlerin öyküleri, geleneksel ataerkil değerlerle yeni değerler
arasında bir uzlaşmayla biter. Romantik güldürülerin kadın ve erkek
kahramanları biraz tuhaf, asi ya da deli dolu davranan kişiler olarak
betimlenir. Romantik aşk her ikisinin de toplumsal normlara uygun olmayan
özelliklerini törpüler ve evliliğe uygun hâle getirir.
Genel olarak tür
filmlerinin en önemli özelliği popüler olmalarıdır. Kuşkusuz, her bir tür
filminin ticari başarısı ötekilerle eşit değildir. Ancak asıl olan, ticari bir
başarının hedeflenmesi; bu filmlerin sinema endüstrisinin egemen işleyiş
tarzına uygun biçimde, dağıtım ve salon zincirleri aracılığıyla seyirciye
ulaştırılmasıdır. Tür filmi bir hikaye etıne' değil, eylem içinde canlandırma
yani dramadır. Bu nedenle belirli mekanları ve karakterleri vardır. Karakterler
öyküyü, belirli bir olay örgüsü içinde aktarırlar. Bir tür filmi, iyi bilinen
ve hemen tanınabilen olay örgüleri kull3!1ffiak, açıkça seçilebilen
"kötü"lerle "kahraman"lar arasında yer alan, temel iyi-kötü
karşıtlığını sergileyen bir nedenselliğe ve doğrusal bir zaman düzenine
dayanmak durumundadır. İyi bilinen öykülerin kullanılması klasik bir
uygulamadır ve anlatıların, dünyanın tutucu biçimde anlamlandırılması üzere
kurulmuş olmalarıyla ilgilidir. Çoğu anlatıda, statükonun devamına yönelik
ürkütme ve ödüllendirmeyi içeren eğitici nitelik iyice ağırlık kazanır. Bunlar,
kendilerinden önceki masalların yeniden şekillenmiş, dramatik ya da epik biçim
verilmiş halleridir. İyi ile kötünün çatışması, kutsal kitaplara, Habil'le
Kabil'in öyküsüne dek gitmektedir. Film türlerinde de öykünün izi sürülürse,
özellikle popüler edebiyat ürünleri ve sahne oyunlarıyla karşılaşılacaktır.
Gangster filmleri bile günlük yaşamın kendinden değil, bunların gazetelere
yansıyan öykülerinden yola çıkmıştır. Tür filmlerinin öyküyü, olay akışını ve
karakterleri klasik yapı içinde ilişkilendirerek öne çıkarması, beraberinde bir
başka temel özelliği, bu filmlerin yaşamı değil -bir yaşamı temsil etme biçimi
olarak- birbirlerini taklit etmesini getinniştir. Bu da, her cinsten uylaşımlar
aracılığıyla gerçekleşir. Tür filminin önemli bir başka özelliği ise, benzer
ama farklı olma gerekliliğinin sonucunda -yoksa seyirci neden aynı filmi
onlarca, yüzlerce kez izlesin ?- klasik anlatı geleneğine uygun biçimde, kısa
bir zaman kesiti içinde türdeş filmlerle farklılıklarını daha çok biçimsel
açıdan kurmaya çalışmasıdır. Çok ucuza mal edilen ve kopya olmaktan öteye
gidemeyenlerin biçimsel yetersizliği bile bir anlamda farklılığı yaratan
şeydir. Ama yine de tüfe ilişkin ögeler o filmin yapılışının tek meşruiyet
dayanağı ise, o film tür filmidir. Tür filmleri, miras aldıkları klasik
dramatik değerlere çok bağlıdırlar. Bu filmlerde her zaman kesin bir başlangıç,
gelişme ve sonuç; bir devamlılık, bir kapalılık ve bir çerçeve duygusu vardır.
Film, adeta "bir zamanlar" diye; var olan bir dengeyi göstererek
başlar ve dengenin bozulmasıyla ilerler. Ancak, her iplik iyice birbirine
bağlanır, tüm temel çatışmalar çözülür, denge yeniden kurulur ve film biter. Tür
filmi kapalı bir dünyadır ve muğlaklığa - karakterlerde, olay örgüsünde, ya da
ikonografide- hiç yer vermemeye çalışır. Neyin, ne ve nasıl olduğu her zaman
açıklanacaktır. Muğ1*1ığa imkan vermeme zorunluluğu, o türün kendi türsel
uygunlukları açısından da geçerlidir. Yani, seyirciyi, filmin hangi türe ait
olduğu konusunda kararsızlığa düşürecek bir durum söz konusu olamaz. Tür
filmine bu derli-topluluğu olay örgüsü kazandırır. Yukardaki açıklamalardan da
anlaşılacağı gibi bu filmlerde nelerin olduğu önemlidir, neden oldukları değil.
Uzay gemisi dünyaya dönünceye, kötülerin şatosu yanıncaya, hak yerini
buluncaya, düşman mahvedilinceye dek; olay olayı tespih taneleri gibi izler.
Dolayısıyla, herhangi bir türün olay örgüsünün başlangıç noktası, gizil biçimde
"son"u da içermektedir. En iyi tür filmleri, her zaman, gerçekte
olduklarından daha kısa sürmüş duygusu yaratırlar. Çünkü yalnızca olay
örgüsünün gerektirdiği ve kaçınılmaz bir nedensellik hissi yaratacak sahnelere
izin vardır.
Ancak, diğer yandan,
sinemanın anlatım olanakları o kadar zengindir ki, türlerin anlatı kalıpları
içinde bile farklı söylemler kurmak mümkün olabilmektedir. Egemen ideolojileri
ve toplumsal kurumları eleştiren tür filmleri bu olanağı kanıtlayan
örneklerdir. Filmleri dikkatli çözümlemek egemen ideolojiye en yakın gibi
görünen türlerde bile karşıt bir söylem kurulabileceğini ortaya koymaktadır.
Örneğin, korku filmleri genelde, tutucu, ataerkil ve kadına yönelik şiddet
yanlısı bir zihniyetin sözcülüğünü yaparken bazı korku filmleri ise oldukça radikal
muhalif bir tavır sergilemiş, geleneksel Amerikan değerleri ve kurumlarını
eleştirmiştir. George Romero’nun Yaşayan Ölüler üçlemesi, tür filminin egemen
ideolojiye karşıt bir söylem kurmasına iyi bir örnek olarak kabul edilir.
Romero, bu filmlerinde ataerkil toplumsal ilişkilerin yarattığı gerilimleri,
muhafazakâr siyasi liderlerin peşinden giden halkı, kapitalist toplumun tüketim
ve alışveriş tutkusunu eleştirmektedir.
Filmlerde
Ürün Yerleştirme
Popüler
kültürün altın kurallarından biri de popüler aracın tanıtımı yine popüler olan
bir araçla yapılmasıdır. Bu nedenle izlediğimiz sinema filmlerinde genelde
başka markaların ürünlerini görmemiz mümkündür. Buradaki amaç ise görünen
markanın izleyicinin bilincinde olumlu bir iz bırakmasıdır. İnsanların izledikleri
oyuncuları rol model olarak kabullenebildikleri durumlarda, ürün yerleştirmede
başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Özellikle Hollywood bu yöntemi etkili bir
şekilde kullanmaktadır. Film içerisinde rol model olarak görülen bir oyuncunun
marka bir ürünü kullandığı görüldüğü taktirde bu marka oyuncuyu sevenler
tarafından benimsenecek ve ürün seçiminde öncelik bu markaya gösterilecektir.
Örneğin Top Gun adli filmde bas rol oyuncusu Tom Cruise’un RayBan gözlüğü
takması sonucunda Tom Cruise hayranları ve filmi seven izleyiciler, bu marka
yoğun ilgi göstererek gözlük seçimlerini bu marka üzerinden yaptı. Bu alanda en
etkin ve başarılı olan ise James Bond film serileridir. James Bond filmlerinde,
James Bond’un kullandığı her türlü ürün, film yapımcılarının kurduğu internet
sitesi üzerinden satılmakta. Ürün yerleştirmede diğer markalardan önde olan bir
başka marka ise Apple markasıdır. Bu marka hemen hemen her Hollywood filimler
içerisinde yer almakta. Filmler içerisinde rol model olan karakterler telefon görüşmelerini
Iphone üzerinden yapar ve bilgisayar kullanımını da Mac bilgisayarlar üzerinden
gerçekleştirir. Bu da markanın sürekli güncel, popüler ve izleyicide öncü
olmasını sağlar. Iphone telefonunun veya herhangi bir başka marka ürününün
filmde kötü roldeki karakterde görünmesi ise izleyicinin bilinç altında marka
hakkında olumsuz fikrin oluşmasını sağlar.
Kaynakça
- Tarih Sinema Etkileşiminin Popüler Kültürdeki Yeri, Gazi Üniversitesi, Öğr. Gör. Dr. Özcan DEMİR, Okt. Dr. Namık ÇENCEN
- 18. Yüzyıl Batı Felsefesiyle Yaratılan Oryantalist Türk(İye) İmajı Ve Sinemaya Yansımaları: Imdb Üzerinde Bir Analiz, Adnan Menderes Ünivesitesi, Dr. Akan YANIK
- Hollywood Filmlerindeki Apokaliptik Temalar: Sinema, Popüler Kültür ve Din, Muhammed Veysel BİLİCİ
- Küreselleşmenin Dünya Film Endüstrisine Etkisi Ve Hollywood Film Endüstrisindeki Yeni Eğilimler, İstanbul Aydın Üniversitesi, Nalan GÖKDEMİR
Yorumlar
Yorum Gönder