Me and Earl and Dying Girl


Ergenlik, olgunlaşma ve karmaşık bir ruh hali. Bu üç kelimenin insan hayatındaki yeri ve birbiriyle olan ilişkisi elbette yadsınamaz. Hatta öyle bir ilişki ki bu bazen güzel ve zehirli bir çiçek gibi heyecanlı ve garipimsi bazen de aslana dünyasını zehir eden bir sivrisinek gibi nötr ve hodbin. Hadi gelin bu histerik duygular diyarında aynaların içinden geçerek şapkadan şu filmi çıkaralım..


Sahip olduğumuz yüzlerce duygu ve bunların oluşturduğu zibilyon çeşit duygu skalası. Me and Earl and The Dying Girl Türkçe adıyla Ben, Earl ve Ölen Kız filmi işte tamda bu duygu skalasının ortasında bırakıyor bizi. Filmi izlerken karanlığın içindeki bu duygular vadisinde bir uçtan öteki uca savruluyorsunuz adeta. Bu çoktan seçmeli duygu skalasında bir yandan komedi unsurları içinde yüzerken hiç ummadığınız bir anda kendinizi bir tragedya teknesinde kürek çekerken bulabiliyorsunuz.

Sundance Film Festivalinde büyük beğeni toplayan ve Jüri Büyük Ödülü alan Amerikan bağımsız sinemasının son yıllara ait en çarpıcı örneklerinden biri olan filmin yönetmeni Alfonso Gomez-Rejon. Şunuda hemen belirtelim kendisinin kasım ayında çıkması planlanan, Edison nun yaşamını konu alan The Current War isimli filmi de merakla bekleniyor (dibe atamadığımız bir "dipnot"). 

Filmin Senaristi ise daha önce bu hikayeyi roman olarak yayınlamış ve ilgi üzerine bizzat senaryolaştırmış olan Jesse Andrews. Kendisinin aynı zamanda ilk senaryosu olduğunu belirtelim.

Filme gelirsek, filmin adından üç karakter üzerinden ele alındığını düşünebilirsiniz. Ama filmde birçok karakterin yer aldığını söylemek yanlış olmaz özellikle Greg in babası, enteresan bir tipleme, ilginç daha sonra değinilmek üzere şimdilik rafa kaldırıyorum. Filmdeki ana karakterimiz ise tabiki Greg (Me) filmdeki bütün olayları onun gözünden, onun değişiyle eksantrik bakış açısıyla takip ediyoruz.


Greg bir lise öğrencisidir ve en yakın arkadaşı Earl dür. Bu ikilinin en büyük tutkuları sinemadır ki bu yüzden çocukluktan beri arkadaş olan bu ikili kendilerini aynı zamanda bir iş ortağı olarak görürler. Bu işten kastettikleri ise tabiki yine filmler evet bu iki lise öğrencisi çocukluklarından beri kendilerince film çekmektedirler.

Yukarıda da ufaktan bahsettiğim, rafa kaldırdığım filmin en ilginç karakterlerinden biri Greg in babasıdır. İşinin verdiği rahatlık nedeniyle sürekli evde oturan, ilginç kimonolar giyen, kedi sever bir sosyoloji profesörü. Kendisi bir yandan garip yemekler yaparken bir yandan da çocuklara klasik sanat filmleri izlettiriyor. Bizim ikili de bu filmlerden etkilenerek bir zamanlar Olacak O Kadar da yer alan Cevat Kelle gibi kameraları omuzlayıp başlıyorlar izledikleri bu filmlerin komik adaptasyon filmlerini çekmeye. Bence gerçekten komik ve iyiler izleyin derim…

Bu eksantrik ikilinin birde Rachel adında sınıf arkadaşları var. Yalnız pek samimi değiller. Bir gün Rachel ın lösemi(kan kanseri) olduğu anlaşılıyor ve olaylar bunun üzerine gelişiyor. Film için daha çok bir dostluk filmi demek yanlış olmaz. Çünkü film samimiyetsiz bir ilişkiden samimi bir dostluğa giden bir çeşit metaforik yol filmi gibi.. Greg’in kontrol altında tutmaya çalıştığı ve bu yüzden de olgunlaşamadığı yaşamı, Rachel ile beraber başka bir boyuta evrilmeye başlıyor.

Greg, okuldaki her grupla kontrollü ilişkisi olan bir öğrencidir. Kendisi bu durumu her ülkeden vize almaya benzeterek görünmez olduğunu varsayar. Bu durum Rachel ın hayatına girmesiyle birlikte değişime uğrar ve bu ikilinin arkadaşlığı Greg i görünür kılar. Dostluk ilerledikçe kendini hayatını, düşüncelerini daha fazla ifşa eden Greg, Rachel a giderek daha fazla bağlanır. Rachel ın hastalığının ilerlemesi Greg in hayatını mahveder.

Filmin en önemli noktalarından biri de kamera açıları ve çekim teknikleri aslında bu konu başlı başına başka bir yazı konusu. Ciddi anlamda öne çıkan görsel açılar bence filme farklı bir tat vermiş ki ben şahsen her kullanılan her hareketin ve açının bilinçli yapıldığını düşünüyorum. Mesela yönetmen Greg in aklından geçenlerle kamera arasında bir ilişki kurmuş diye bir çıkarım yapabiliriz ki filmi izlerken bana hak verebilirsiniz. Bunun gibi birçok örnek vermek mümkün bu konuda, işte bir tane daha, Greg in Rachel la karşılaştığı ilk sahnede kullanılan kamera açısı ikili arasındaki soğuk ve mesafeli duruşu yansıtabilmek için özellikle seçilmiş gibi mesela. Farklı duygular farklı kompozisyonlar dediğim örnekleri çoğaltabiliriz. Filmi izledikten sonra sizinde dikkatinizi çekecektir muhakkak (En aşağı kısma yorumlar diye bir bölme koymuşlar filmi izledikten sonra orayı kullanmanızı ümit ediyorum).   

Son olarak film başladığı gibi biten cinsten. İlk sahnede kamera bizi Greg in odasına yani onun dünyasına doğru çekerken, son sahnede tam tersi kamera odadan uzaklaşarak o dünyadan dışarıya yani kendi gerçekliğimizle baş başa bırakıyor.


Haydi filmi izlemeye.. Yorumlarınızı bekliyorum..




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

POPÜLER KÜLTÜR VE SİNEMA

“Televizyon: Öldüren Eğlence” Neil Postman

Geçmişle Gelecek Arasında Bir Semt ’’MERCAN’’